Duru
New member
Bir Ayna, Bir Kalp ve Bir Söz: İnsanın Kendisine Karşı Sorumluluğu Üzerine Bir Hikâye
Selam forumdaşlar,
Bu akşam sizlerle içimde uzun zamandır dolaşan bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Hani bazen bir olay olur, sizi derinden sarsar ve o an anlarsınız: insanın kendisine karşı da sorumlulukları vardır. Sadece başkalarına, topluma, dine değil… En çok kendine.
Bu hikâye biraz duygusal, biraz düşündürücü. Belki bazınız kendini karakterlerde bulur, belki de sadece bir iç ses duyar. Ama eminim ki hepimizin kalbinde bir yer bulacak.
---
Bir Gün Ali’nin Aynası Kırıldı
Ali, otuzlu yaşlarının sonunda, hayatı ölçüp biçen, planlı, mantık odaklı bir adamdı. Başarılı bir mühendisti; zamanı dikkatli kullanır, sorunları adım adım çözerdi. Çocukluğundan beri dinî değerlere saygılıydı ama çoğu zaman kendi iç dünyasına vakit ayırmazdı.
Bir sabah, banyodaki aynası yere düşüp kırıldı.
Cam parçalarına bakarken kendi yansımasının da paramparça olduğunu hissetti. O an içinden bir ses geçti:
“Sen hep başkalarına karşı görevlerini düşündün Ali… Peki kendine karşı sorumluluğunu hiç düşündün mü?”
O gün işe gitmedi. Sessizce cam kırıklarını topladı, ama içindeki kırıklığı toparlayamadı.
---
Elif’in Kalp Defteri
Aynı şehirde, farklı bir dünyada yaşayan Elif vardı. Elif, lise öğretmeniydi; insanları dinlemeyi, anlamayı, hissetmeyi severdi. Öğrencilerinin dertlerini çözmek için geceleri bile mesaj atan biriydi.
Ama kendine gelince… hep erteliyordu.
Kendi üzüntüsünü, yorgunluğunu, yalnızlığını…
Bir akşam, annesinin eski defterlerinden birini buldu. Sayfada şu cümle yazılıydı:
“Evladım, başkalarının kalbini onarmak istiyorsan önce kendi kalbini dinle.”
O anda ağladı. Çünkü uzun süredir başkalarının yükünü taşırken kendi iç sesini susturduğunu fark etti.
---
Yolları Bir Camide Kesişti
Bir cuma günü, Ali uzun bir aradan sonra camiye gitti.
Namazdan sonra çıkışta, bir köşede oturan birini fark etti: Elif.
O da oradaydı; iç huzuru arayan, kendisiyle konuşmaya çalışan bir yürekle.
Kısa bir selamlaşmadan sonra, ikisi de avludaki çeşmenin başına geçti. Su akıyor, sessizlik konuşuyordu.
Elif, kırık sesiyle sordu:
— “Sizce insan kendine karşı sorumlu olabilir mi?”
Ali biraz düşündü, sonra cevapladı:
— “Ben hep dışarıya sorumluluklarımı yerine getirdim sanıyordum. Ama içimde bir şey eksikti. Belki de en büyük görev, insanın kendi içini temiz tutmakmış.”
Elif başını salladı. “Evet,” dedi, “kalbini kirleten şeyler bazen başkaları değil, insanın kendi sessizliği oluyor.”
---
Din, Sadece Emir Değil, Aynı Zamanda Denge
O gün ikisi de aynı şeyi fark etti: din, sadece kurallar bütünü değil, aynı zamanda kendini tanıma ve dengeleme sanatıdır.
Kur’an’da “Kendini bilen Rabbini bilir” denir ya; işte bu söz o an ikisinin de içini titretti.
Ali, hayatında ilk kez ibadeti bir “görev” olarak değil, bir “içsel temizlik” olarak hissetti.
Elif, dua ederken ilk defa kendi kalbi için dua etti.
İkisi de anladı ki, insanın kendine karşı sorumlulukları şunlardır:
- Ruhunu yormamak,
- Vicdanını susturmamak,
- Doğruyu aramaktan vazgeçmemek,
- Ve en önemlisi, kendini affetmeyi öğrenmek.
---
Erkekçe Bir Farkındalık: Stratejik Bir Kalbin İnşası
Ali, mantığıyla yaşayan biri olarak, bu farkındalığı bile bir “plan” haline getirdi.
Bir defter aldı ve kendine küçük görevler yazdı:
- “Bugün kimseye değil, kendime iyilik edeceğim.”
- “Namazda acele etmeyeceğim.”
- “Bir gün boyunca kimseyi eleştirmeyeceğim.”
Bu liste onun için bir tür ruh mühendisliğine dönüştü.
O an fark etti ki, insan kendine karşı sorumlu olmayı öğrenirse, dünyaya da daha faydalı hale geliyor.
Çünkü boş bir kalple dolu bir hayat kurulmaz.
---
Kadınca Bir Duruş: Kalbin Empatik Cevabı
Elif ise bu süreci daha duygusal yaşadı.
Kendiyle konuşmaya başladı; sabahları çay içerken içinden geçen duaları yazdı, aynaya bakıp gülümsedi.
Bir öğrencisi ona şöyle dedi:
— “Hocam, siz son zamanlarda daha huzurlu görünüyorsunuz.”
Elif, tebessümle yanıtladı:
— “Belki de ilk kez kendime öğretmenlik yapıyorum.”
Kadınlar, duygularını susturduklarında eksilirler.
Elif’in hikâyesi, bu yüzden kendi kalbini duyan her kadının hikâyesiydi.
İnsanın kendine karşı sorumluluğu, sadece ibadet ya da görev değil, kendine şefkat göstermekti.
---
Aynı Avluda, Farklı Dualar
Aylar geçti. Ali ve Elif, bazen aynı camide, bazen aynı parkta denk geldiler.
Aralarında derin bir bağ oluştu ama bu bağ, aşktan öte bir farkındalık bağıydı.
Her karşılaşmada birbirlerine şu cümleyi hatırlatırlardı:
“Ruhunu unutan, hiçbir ibadeti tam yapamaz.”
Bir gün Elif sordu:
— “Sence insanın kendine karşı en büyük sorumluluğu nedir?”
Ali gülümsedi:
— “Yüzleşmek. Ama kaçmadan.”
Elif gözlerini kapadı, “Ve sevmek,” dedi. “Kendini, eksikleriyle.”
---
Son Söz: Aynaya Baktığında Ne Görüyorsun Forumdaş?
Bu hikâye, belki de hepimizin içinden bir parçadır.
Din, yalnızca yasaklar ve görevler değil; ruhun aynasıdır.
O aynaya her baktığımızda, sadece suretimizi değil, sorumluluğumuzu da görürüz.
Peki ya sen forumdaş, bugün aynaya baktığında ne görüyorsun?
Kendine nasıl davranıyorsun?
Kendini affedebiliyor musun, yoksa hep başkaları için mi yaşıyorsun?
Belki de hepimizin en büyük ibadeti, kendimize dürüst olabilmektir.
Çünkü insan, kendine adaletli olmadıkça, ne dünyaya ne Rabbine tam olarak sadık kalabilir.
Ve belki de o kırık aynadan yansıyan tek hakikat şudur:
Kendine sahip çıkmak, insanın en kutsal sorumluluğudur.
Selam forumdaşlar,
Bu akşam sizlerle içimde uzun zamandır dolaşan bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Hani bazen bir olay olur, sizi derinden sarsar ve o an anlarsınız: insanın kendisine karşı da sorumlulukları vardır. Sadece başkalarına, topluma, dine değil… En çok kendine.
Bu hikâye biraz duygusal, biraz düşündürücü. Belki bazınız kendini karakterlerde bulur, belki de sadece bir iç ses duyar. Ama eminim ki hepimizin kalbinde bir yer bulacak.
---
Bir Gün Ali’nin Aynası Kırıldı
Ali, otuzlu yaşlarının sonunda, hayatı ölçüp biçen, planlı, mantık odaklı bir adamdı. Başarılı bir mühendisti; zamanı dikkatli kullanır, sorunları adım adım çözerdi. Çocukluğundan beri dinî değerlere saygılıydı ama çoğu zaman kendi iç dünyasına vakit ayırmazdı.
Bir sabah, banyodaki aynası yere düşüp kırıldı.
Cam parçalarına bakarken kendi yansımasının da paramparça olduğunu hissetti. O an içinden bir ses geçti:
“Sen hep başkalarına karşı görevlerini düşündün Ali… Peki kendine karşı sorumluluğunu hiç düşündün mü?”
O gün işe gitmedi. Sessizce cam kırıklarını topladı, ama içindeki kırıklığı toparlayamadı.
---
Elif’in Kalp Defteri
Aynı şehirde, farklı bir dünyada yaşayan Elif vardı. Elif, lise öğretmeniydi; insanları dinlemeyi, anlamayı, hissetmeyi severdi. Öğrencilerinin dertlerini çözmek için geceleri bile mesaj atan biriydi.
Ama kendine gelince… hep erteliyordu.
Kendi üzüntüsünü, yorgunluğunu, yalnızlığını…
Bir akşam, annesinin eski defterlerinden birini buldu. Sayfada şu cümle yazılıydı:
“Evladım, başkalarının kalbini onarmak istiyorsan önce kendi kalbini dinle.”
O anda ağladı. Çünkü uzun süredir başkalarının yükünü taşırken kendi iç sesini susturduğunu fark etti.
---
Yolları Bir Camide Kesişti
Bir cuma günü, Ali uzun bir aradan sonra camiye gitti.
Namazdan sonra çıkışta, bir köşede oturan birini fark etti: Elif.
O da oradaydı; iç huzuru arayan, kendisiyle konuşmaya çalışan bir yürekle.
Kısa bir selamlaşmadan sonra, ikisi de avludaki çeşmenin başına geçti. Su akıyor, sessizlik konuşuyordu.
Elif, kırık sesiyle sordu:
— “Sizce insan kendine karşı sorumlu olabilir mi?”
Ali biraz düşündü, sonra cevapladı:
— “Ben hep dışarıya sorumluluklarımı yerine getirdim sanıyordum. Ama içimde bir şey eksikti. Belki de en büyük görev, insanın kendi içini temiz tutmakmış.”
Elif başını salladı. “Evet,” dedi, “kalbini kirleten şeyler bazen başkaları değil, insanın kendi sessizliği oluyor.”
---
Din, Sadece Emir Değil, Aynı Zamanda Denge
O gün ikisi de aynı şeyi fark etti: din, sadece kurallar bütünü değil, aynı zamanda kendini tanıma ve dengeleme sanatıdır.
Kur’an’da “Kendini bilen Rabbini bilir” denir ya; işte bu söz o an ikisinin de içini titretti.
Ali, hayatında ilk kez ibadeti bir “görev” olarak değil, bir “içsel temizlik” olarak hissetti.
Elif, dua ederken ilk defa kendi kalbi için dua etti.
İkisi de anladı ki, insanın kendine karşı sorumlulukları şunlardır:
- Ruhunu yormamak,
- Vicdanını susturmamak,
- Doğruyu aramaktan vazgeçmemek,
- Ve en önemlisi, kendini affetmeyi öğrenmek.
---
Erkekçe Bir Farkındalık: Stratejik Bir Kalbin İnşası
Ali, mantığıyla yaşayan biri olarak, bu farkındalığı bile bir “plan” haline getirdi.
Bir defter aldı ve kendine küçük görevler yazdı:
- “Bugün kimseye değil, kendime iyilik edeceğim.”
- “Namazda acele etmeyeceğim.”
- “Bir gün boyunca kimseyi eleştirmeyeceğim.”
Bu liste onun için bir tür ruh mühendisliğine dönüştü.
O an fark etti ki, insan kendine karşı sorumlu olmayı öğrenirse, dünyaya da daha faydalı hale geliyor.
Çünkü boş bir kalple dolu bir hayat kurulmaz.
---
Kadınca Bir Duruş: Kalbin Empatik Cevabı
Elif ise bu süreci daha duygusal yaşadı.
Kendiyle konuşmaya başladı; sabahları çay içerken içinden geçen duaları yazdı, aynaya bakıp gülümsedi.
Bir öğrencisi ona şöyle dedi:
— “Hocam, siz son zamanlarda daha huzurlu görünüyorsunuz.”
Elif, tebessümle yanıtladı:
— “Belki de ilk kez kendime öğretmenlik yapıyorum.”
Kadınlar, duygularını susturduklarında eksilirler.
Elif’in hikâyesi, bu yüzden kendi kalbini duyan her kadının hikâyesiydi.
İnsanın kendine karşı sorumluluğu, sadece ibadet ya da görev değil, kendine şefkat göstermekti.
---
Aynı Avluda, Farklı Dualar
Aylar geçti. Ali ve Elif, bazen aynı camide, bazen aynı parkta denk geldiler.
Aralarında derin bir bağ oluştu ama bu bağ, aşktan öte bir farkındalık bağıydı.
Her karşılaşmada birbirlerine şu cümleyi hatırlatırlardı:
“Ruhunu unutan, hiçbir ibadeti tam yapamaz.”
Bir gün Elif sordu:
— “Sence insanın kendine karşı en büyük sorumluluğu nedir?”
Ali gülümsedi:
— “Yüzleşmek. Ama kaçmadan.”
Elif gözlerini kapadı, “Ve sevmek,” dedi. “Kendini, eksikleriyle.”
---
Son Söz: Aynaya Baktığında Ne Görüyorsun Forumdaş?
Bu hikâye, belki de hepimizin içinden bir parçadır.
Din, yalnızca yasaklar ve görevler değil; ruhun aynasıdır.
O aynaya her baktığımızda, sadece suretimizi değil, sorumluluğumuzu da görürüz.
Peki ya sen forumdaş, bugün aynaya baktığında ne görüyorsun?
Kendine nasıl davranıyorsun?
Kendini affedebiliyor musun, yoksa hep başkaları için mi yaşıyorsun?
Belki de hepimizin en büyük ibadeti, kendimize dürüst olabilmektir.
Çünkü insan, kendine adaletli olmadıkça, ne dünyaya ne Rabbine tam olarak sadık kalabilir.
Ve belki de o kırık aynadan yansıyan tek hakikat şudur:
